SPORTİF PAZARLAMA

 

Futbolun renkli simalarından Yılmaz Vural hocamızla, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik ama öncesinde kısaca bir tanıyalım.

Bir çok kulüpte futbolcu olarak kariyerine başlayan Yılmaz Vural, farklı tarihlerde 29 kulüpte hocalık yapmıştır.  Ekranlarda da deneyim yaşayan hocamız, 1985 yılında Kemal Sunal ile Gurbetçi Şaban filminde oynamış, Finans Bank ve Lipton’unda reklam yüzü olmuştur.

Bir süre Arel Üniversitesinde spor Yönetimi bölümünde eğitim görevlisi olarak da dersler vermiştir.

Hocamıza sorduğum röportaj sorularını aşağıda okuyabilirsiniz. Keyifli okumalar.

 Futbolcularımızın, Uluslararası Futbol  Pazarına Pazarlanması İçin Neler Yapılmalı?

Kendimi futbolcularımızı pazarlamak için öncelikle futbolumuzu pazarlamamız lazım. Bu konuda da  başarılı olmamız için öncelikle uluslararası maçlarda başarı kazanmamız lazım. Bu konuda zayıfız. Bu yönümüzü güçlendirmemiz lazım.

Ama uluslararası transferlere baktığımızda ise  bu konudaki başarılarını görebiliriz. Mesela Ülkemizde Büyük takımların  yaptığı transferlere bakın,  çünki sadece onların aldığı futbolcular gündem oluşturuyor. Örnek bir Talisca. Bonservisi Beşiktaş’ta 21 milyon €,  parayı ödeyebilen onu alabilir.

Antrenörlerimizi Neden Pazarlayamıyoruz?

“Türkiye Neyi Pazarlayabiliyor ki, Antrenör Pazarlasın.”

Yurtdışında antrenörlük yapabilmeniz için gideceğiniz ülkenin dilini, kültürünü, edebiyatını, tarihini literatürüyle bilmeniz lazım. Futbol sadece sportif terimlerle futbolcunuzu başarıya ikna edebileceğiniz bir spor değil.

Futbolcunuzu ikna etmeniz için yeri geliyor o ülkenin tarihi, siyaseti ve coğrafyasını kullanarak örnekler vererek ikna etmeye çalışıyorsunuz. İknadaki motivasyon kavramının içini iyi doldurmanız gerekiyor. Buda gittiğiniz ülkeyi iyi bilmekten geçiyor.

Yabancı dili sonradan bilen kişilerde, bu derece o ülkeye hakim olmak mümkün değil ve etkili olmuyor. Dolayısıyla Türk antrenörleri kendini pazarlayamıyor. Bu işi sadece Fatih Terim güzel yaptı.

 Almanya da Bulunmuş Biri Olarak Türkiye de Futbol Ne Düzeyde?

Türkiye de futbol diye bir kavram var, yatırım yok!

1930 yılından beri var olan Dünya kupalarında, sadece 12 yaşındaki İspanyol çocuğun çektiği bir kurayla ve Kore de oynanan yarı final maçıyla gittik. Yani biz, Avrupa şampiyonalarına drekt olarak değil, indrekt olarak katılıyoruz. Kimse bunu tartışmıyor, nedenlerini araştırmıyor!

Birde, Fatih hoca ile çeyrek finalde olduk onun dışında yokuz.

100 yıldan beri Türkiye, futbol ekonomisine bir şey katmamış, blakis futbolun kendi yarattığı ekonomisini, takımlar bu seviyeye kadar getirmiş. Türkiye de futbol ekonomik olarak size 1 milyar dolara yakın ekonomi sağlıyor ama siz ekonomiye katkıda bulananlar için bir şey yapmıyorsunuz. Stadlar hala boş, kimse bu konuda da rahatsızlık duymuyor.

Bu konuda maalesef olumlu konuşamayacağım.

Futbol toplumun psikolojisini dengeleyen sosyal bir olay. Bunun bilerek adımlar atmalıyız.

Kulüplerde Hızla Değişen Hocalar Konusuna Ne Diyorsunuz?

Sportif bir yaklaşım değil. Hedefinize bağlı hareket etmek lazım iki maçta kısa vadede buna karar veremezsiniz. Yönetiminin beklentisini iyi analiz etmek lazım. Alt lige düşmek mi yükselmek mi, popüler olmak mı gibi durumlara bakmak lazım. Bir senede 5 hoca değiştiren kulüp var.  böyle bir hukuk yaklaşımı olmaz.

Üniversiteler, Spor Sektörü İçin Öğrenci Yetiştirmeye Başladı. Bu sporun Yönetilmesine Etkisi Olur mu? Farklılık olumu?

Zor. Bizim üniversitelerimiz araştıran bir üniversite değil. Teori ile pratik aynı anda gitmiyor. Aldığınız teoriyi uygulayacağınız alan lazım.  Pratik yapılması gerekilen yerlerin mecbur bırakılması lazım. Kulüplerin, gençlik spor bakanlığının tesislerini ve benzeri.

Siz bunlarla ilgili bir çok açıklama yapıyorsunuz tekrarlayıp duruyoruz ama bir faydası olmuyor. Bu konuda halk duyarlı oluyor ama asıl iş bitiricilerin bu konuda adımları olmuyor. Bu nedenle röportaj yapmıyorum çünki kendini tekrarlıyorsun.

Hocalık Teklifi Var mı?

Bir süreliğine Eskişehir’le çalışmayı planlıyorum.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.